Dillerin Doğuşu ve Yayılışı

Çoğumuz ana dilimizi kullanma yetisini doğal bir Tanrı vergisi olarak görürüz. Oysa,düşüncelerimizi başkalarına iletebilme yeteneğimiz bir dizi karmaşık zihinsel sürecin ürünüdür.

Dilin çok yönlü ve çok kapsamlı işlevinin farkında mıyız acaba? Hiç düşündük mü dil olmasaydı düşünce varolabilir miydi? Kişinin düşünebilmesi bile usundan geçenlere belirli sözcükler aracılığıyla bir anlatlm biçimi vermesiyle olanaklıdır.

Düşünce olmasaydı insan olur muydu?

Düşünme yetisi olmayan hayvanların aynı zamanda konuşamaması bir rastlantı mı?

Dil ile düşünce arasındaki bu dolaysız ilişki bizi ilk bakışta çelişkili gibi görünen ilginç bir sonuca götürüyor: Dili insan değil dil insanı yaratmıştır, dersek hiç de abartmış olmayız.

Toplumsal gelişme dille gerçekleşmiştir. İnsanlar konuşmasaydılar ortak çabalarını bir araya toplayamazlar ve bilgilerini saklayıp yeni kuşaklara aktaramazlardı. Uygarlığın yaratıcısı insan, hayvandan farklı olarak hünerlerini, ustalığını sonradan öğrenir, onlarla birlikte doğmaz. Hayvanlar doğal araçlarını ve onları kullanma yetisini anne ve babalarından soyaçekim yoluyla alırlar.

Domuzun toprak kazmayı öğrenmesine gerek yoktur. Çünkü burnu bu işe elverişli bir biçimde doğar. Kemirgenler de ağaç kemirmeyi ve kesmeyi kolayca öğrenirler; çünkü kemirmeye ye kesmeye elverişli dişleri vardır. Oysa, tarihin in başlangıcından beri insan ortaklaşa çalışmasının sonuçlarını, bilgisini, görgüsünü, deneyimini kendisinden sonraki kuşaklara aktararak, onlara öğreterek uygarlığı yaratmıştır. Öğretebilmek için ise, insanın konuşabilmesi gerekliydi, dil gerekliydi.

Dil ayrıca ortaklaşa çalışmak için de gerekliydi.

İlk insan gücünü birleştirip ortaklaşa çalışmasaydı doğayı yenemezdi. Ortaklaşa çalışma insana konuşmayı, konuşma da düşünmeyi öğretmiştir. Bu nedenle insandan çalışan, konuşan, düşünen bir varlık olarak söz ediyoruz.

A plaque set outside the Discovery hut tells, in four languages, the history of the structure, which was built in 1902.

Günümüzde gelişmiş bir maymun çocuğuna hemen hiçbir bilgi veremeden ölür; insan ise çocuğuna yirmi milyon yıllık bir bilgi bırakır. Dil, bir zamanlar yaşamış olan insanların bilgi, görgü ve deney hâzinesini, yaşamakta olan insanların kazanından ile kaynaştıran bir nehir gibidir. İnsanların bireysel değerleri dil aracılığıyla giderek toplumsallaşmış, evrenselleşmiştir.