İbranilerin Babası İbrahim
Agadalı Kral Saygon’un ölümünden yüzlerce yıl sonra, Mezopotamya halkının başına Hammurabi adında ünlü bir kral geçti. Hammurabi, zamanının en güzel kenti olan Basil’de yaşıyordu. Bu ünlü kral çok zeki ve akıllıydı. Ulusunu rahat yaşatmak için kanunlar, zengin yapmak için kanal ve suyolları yaptırdı. Onun zamanında Mezopotamya’daki kentler kalabalıklaştı, zenginleşti.
“Ur” denilen kentin yanında, koyun ve sığır sürüleri olan, İbrahim adlı bir adam yaşıyordu. İbrahim, kalabalık bir kabilenin reisiydi.
İncil’in yazdıklarına göre, Tanrı bir gün İbrahim’e şöyle dedi: “Kabileni al, baba evini ve memleketini bırak, sana göstereceğim ülkeye git. Ben sizi orada büyük bir ulus yapacağım.”
İbrahim, Tanrı’nın sözlerine inandı.
İbrahim, Tanrı inandı ve dediği gibi yaptı. Adamlarına eşya ve sürelerini yola çıkaracak şekilde hazırlanmalarını emretti. Eşyalar toplandı, yükler yapıldı, deve ve eşeklerin sırtına yükletildi.
İbrahim, denkler hayvanların üzerine yüklenince, ihtiyar babası, karısı ve yeğeni Lut, hayvanlarına binince, son olarak doğduğu ve büyüdüğü yerlere baktı: “Allaha ısmarladık.” dedi. Kervanına hareket emri verdi. Kervan, bilinmeyen illere doğru ağır ağır yol almaya başladı. Büyün gün ağır ağır ilerledi. Akşam olunca konaklamak için durdular, yüklerini indirdiler, keçi kıllarından yaptıkları kara çadırları kurdular. Yiyecek ve içeceklerin bulunduğu denkler açıldı, ateşler yakıldı, yemekler pişirildi ve yenildi. Yemekten sonra herkes çadırına gitti ve rahat bir uyku uyudu
Ertesi sabah, kervan yolculuğa devam etti. bir kaç gün sonra, çok büyük bir nehir olan Fırat’ın kenarına geldiler. Tanrı tarafından vad edilen memlekete varabilmek için bu nehri geçmek gerekiyordu. Bukada keçi, eşek ve deve böyle büyük bir nehri geçmek kolay bir iş değildi. Bir hayli didişme, barışma ve çağrışmadan sonra, hiç kimsenin ve hiç bir şeyin kılına zarar gelmeden, Fırat’ın diğer yakasına geçildi.
Günlerce gittiler, zorluk çektiler, sonunda Akdeniz kıyısında bir memlekete ulaştılar. İbrahim hemen buranın, Tanrı tarafından kendilerine vad edilen memleket olduğunu anladı. Kırmızı cübbesini önüne doğru sardı, devesinin üzerine dikilerek etrafını incelemeye başladı. Evet, burası Kenan iliydi (Filistin). Allah’ın kendisine ve aşiretine vad ettiği yer burasıydı.
Kenan ili ahalisi, bunu işitince onlara; “nehir geçen insanlar” anlamına gelen “İbraniler” adını verdi. İbrahim ve adamları, Kenan ilinde, yakıcı güneş altında bir otlaktan ötekine göçerek yaşamaya başladılar. Hayvanlarını otlattıklara yerde ot kalmayınca keçi, koyun, eşek ve deve sürülerini alarak daha bol otun bulunduğu yere gidiyorlardı. Bir defa Kenan ilinde Kenan ilinde çok büyük bir kıtlık oldu. Gökten bir damla bile yağmur düşmedi, otlar büyüyemedi. Sürüler karınlarını doyuracak ot bulamadı. Bu durum karşısında İbrahim, sürülerini ve aşiretini alarak yeşil ve zengin bir memleket aramaya gitti. Hayli zorluklardan sonra bıraktığı memleket kadar yeşil bir memlekete vardılar. Burası, tıpkı Mezopotamya gibi çok büyük bir nehir tarafından sulanıyordu. Bu memleket Mısır ve bu büyük nehir de Nil Nehri’ydi.
Bazı Söylentiler
Söylendiğine göre, Mısırlılar, İbrahim ve aşiretine çok iyi baktılar. Onlara yer ve torak verdiler. İbraniler, uzun yıllar Mısır‘da yaşadılar. Sonraları yine Kenan iline, vaat edilen memleketlerine döndüler. İncil’in dediğine göre İbrahim’in Mısır’dan ayrılırken zengin altın, gümüşleri ve sığır sürüleri vardı.
Birkaç sene sonra Tanrı İbrahim’e: “Sen bir çok ulusların babası olacaksın. Bu ulusların adı ‘İbrani‘ olacak, ben seni onların babası olasın diye yaratmadım mı?” dedi.
Her şey Tanrı’nın dediği gibi oldu. İbrahim çok yaşlandı, aşireti giderek çoğaldı. Onun ölümünden sonra, daha kalabalıklaşarak İbrani halkı meydana geldi. O günden sonra İbranilerin başından bir çok iyi ve kötü olaylar geçti Bütün serüvenlerinde, kötü ve iyi günlerinde onlar İbrahim’i unutmadılar. Onu uluslarının babası olarak andılar.
İnceleme Bırak