İnsanoğlu konuşmayı öğrendiği ilk günden beri sever öykü anlatmayı. Bu öyküler onun düş gücü zenginliğinin en güzel ürünleridir.
Tarih araştırmacıları, yazılı tarihöncesi olayları, kuşaklar boyu anlatıla anlatıla yaşatılmış öykülere dayanarak öğrenmeye çalışırlar.
Nedir bu öykülerin konusu?
Hemen her şey; Dünya ve evrenin yaratılışı, insanoğlunun sevgileri, tutkuları, korkuları, kaygıları, dilekleri, serüvenleri, yiğitlikleri, utkuları, yenilgileri, yasları anlatılır bu öykülerde. Bunların arasında kaynağını evreni açıklama tutkusundan alan düşsel anlatıların önemli bir yeri vardır. Sütün bunların toplamı insan toplumlarının yaşam biçimleri, inanç sistemleri, duyarlıkları hakkında bize ipuçları veren öykülerdir ve o toplumun söylence yazınının (efsane edebiyatının) temelini oluşturur.
Çok tanrılı dinlerin egemen olduğu dönemlerde, insanlar açıklayamadığı doğa olaylarını simgeleyen tanrılar yarattılar kendilerine. Bu tanrılar arasında geçtiğini kabul ettikleri olayları ve onların ölümlülerle ilişkilerini betimleyen öyküler anlattılar çocuklarına. Çocuklar büyüdü ve bu öyküleri kendi çocuklarına anlattılar; onlar da onların çocuklarına… Ama herkes aynı güzellikte öykü anlatabilir mi? Elbette hayır. O zaman ozanlar çıktı tarih sahnesine. Bu öyküleri daha da zenginleştirerek anlattılar, anlattılar. Daha sonraları da müzik aletleri eşliğinde duygulu ezgilere dönüştürdüler.
İşte insanın, kendisiyle, yaşamıyla, duygularıyla ilgili bu anlatılar ve evreni yönettiğine inandığı tanrıların serüvenleri miteoloji diye bilinen bilgi kaynağını oluşturdu. Miteoloji sözcüğü aslında Eski Yunanca’da öykü ya da söylence anlamına gelen mythos ve bilgi anlamına gelen logos sözcüklerinin bir bileşimidir.
Hemen her toplumun kendine özgü bir mitolojisi vardır: Mısır, Babil, Aztek, Kızılderili, İskandinav, Hint, Türk, Grek,
Roma miteolojileri gibi…
Bu konunun kapsamı içerisinde önemli yer tutacak olan Grek ve Türk miteolojilarından, birincisi Avrupa yazınının dokusunu oluşturması, öte- kiyse, kendi öz söylencelerimizin kaynağı olması, atalarımızın yaşam ve inanç sistemleri ile ilgili ipuçları vermesi bakımından önemlidir.

Grek miteolojisini bizim için ayrıca ilgi çekici yapan özellik ise, bu mitosların çoğunun bugün üzerinde yaşadığımız topraklarda geçtiğinin kabul edilmesi ve bu söylencelerle ilgili kalıntıların günümüze kadar gelebilmiş olmasıdır.
Roma mitolojisi kaynağını bütünüyle Grek mitolojisinden alır.
O kadar ki iki miteolojideki kahramanlar, tanrılar bile birbirinin aynıdır, yalnızca adları değişir, örneğin Grek Miteolojisın- da tanrıların babası sayılan Zeus, Roma mitolojisinde Jüpiter adını alır. Yine Yunanlıların Savaş tanrıçaları Pallas Athena, Romalılara Minerva adıyla geçmiş, Aşk ve Güzellik Tanrıçası dayanılmaz Aphrodite ise Romalılarca Venüs diye adlandırılmıştır.
İnceleme Bırak