Şimdi sınıftaki duygularımıza gelelim.
Sıranızda rahat mısınız, yoksa durmadan kıpırdıyor musunuz? Ders yapılırken arkadaşlarınızla yüksek sesle konuşuyor musunuz? öğretmeni dinliyor musunuz? Öteki arkadaşlarınızın öğretmene sordukları sorulara ya da öğretmenin sorularına verdikleri yanıtlara dikkat ediyor musunuz? Yoksa, sıranızda tembel tembel oturup düş mü kuruyorsunuz?
Belki de sınıfta olan bitenden haberiniz bile yok. Bazen de geçen akşam evde olanlara aklınız takılır, başkalarının sizin için ne düşündüklerini merak edersiniz. Kardeşlerinizle, anneniz ya da babanızla yaptığınız ufak tartışmalar gözünüzün önüne gelir. Bunlardan başka daha binbir çeşit duygulara kapılabilirsiniz.
Bunların hepsi doğaldır.
Hepimiz herhangi bir süre içersinde değişik düşüncelerle dolu olabiliriz.
Ama okulun bir özelliği vardır. Orada, dikkatinizi bir noktada toplayıp öğretmene kulak verirseniz birçok şeyleri kolayca öğrenirsiniz. Bunları sonradan rahatça anımsayabilirsiniz. Böylece evde uzun süre çalışıp kafa patlatmaktan kurtulmuş oluruz. Sonra, düş kurmak için ayrılmış zamanımız da yok değildir. Örneğin, yemek paydosları, teneffüsler, oyun saatleri gibi
DİKKAT EDEN KAZANIR
Mine’nin sırası pencerenin yanındaydı. Başını çevirip camdan dışarı baktı, öğretmen durmadan birşeyler anlatıyordu. Ama Mine farkında bile değildi. Sadece kulaklarını birtakım mırıltılar tırmalıyordu. Sanki çok uzaklardan yankılanan anlaşılmaz sözcüklerdi bunlar. Hafif bir esintiyle ağaç dallarında titreşen, sonra da kopup yere düşen sarı, turuncu renkli sonbahar yapraklarına gözü takıldı.
Bu tatlı renklerle bezenmiş bir giysisi vardı onun : “Peri kızı” giysisi. Onu giydiği zaman kendini periler ülkesinde sanıyordu. Ansızın kulağında keskin bir ses çınladı:
- -Mine, bu soruyu sen yanıtla bakalım.
- Ne sorusu, hangi soru?
- Mine şaşaladı.
Sırasında sendeleyerek ayağa kalktı. Çevresine bakındı. Bütün arkadaşları ona bakıyor, vereceği yanıtı bekliyorlardı.
Bir an öğretmenle göz göze geldi. O da yanıtı beklemekteydi.
Mine kızardı, bozardı, birkaç kez yutkundu. Hiçbir şey duymamıştı ki yanıtlayabilsin. Üstelik öğretmenin işlediği konudan bile haberi yoktu.
Böyle bir durum hiç sizin de başınıza geldi mi?
Çoğumuz okul yaşantısında bunun gibi utanç verici durumlara düşmüşüzdür. Bu durum, sadece utanç verici olmakla kalmaz, öğrenmek istediğiniz şeyleri anlamanızı da zorlaştırmış olur.
Herkes dikkatli olabilir. Bu, zor bir şey değildir. Sadece dikkatli olmayı istemek yeter. Bir dersi dikkatle dinlerken aklınıza başka şeyler gelmeye başlarsa, kendi kendinize deyiniz ki, “şimdi bunları düşünmenin sırası değil, sonra düşünecek çok zamanım var, şu anda derse dikkat etmem gerekiyor”. İşte bunu dediğiniz an, biliniz ki kendinizi kurtardınız. Artık bütün dikkatinizi dersin üzerinde toplayarak öğretmenin anlattıklarını anlamaya başlarsınız.
KONUYA İLGİ DUYMAK ANLAMANIZI KOLAYLAŞTIRIR
Dersleriniz arasında en çok hangi konuyu seviyorsunuz, hangisini sevmiyorsunuz?
Sevdiğiniz konuları kuşkusuz daha iyi anlarsınız, daha iyi aklınızda tutarsınız, sevmediklerinizi de dinlemek bile istemezsiniz.
Sevdiğiniz konunun neresini beğeniyorsunuz? Sevmediğiniz konunun da neresini beğenmiyorsunuz? Şimdi bunu düşünelim.
Bazen size öyle gelir ki, bir konuyu kolayca anlayıp yapabilirseniz, onu seversiniz. Eğer zorsa, yapamazsınız, sevmezsiniz.
Yarın, okulunuzda bir deneyin bakalım; sevmediğiniz konuları, sanki çok sevdiğiniz konularmış gibi dinlemeye çalışın, onlara ilgi gösterin, sorular sorun. Kendi düşüncelerinizi söyleyin. Böylece,belki de o konular içinde bazı ilginç bölümler bularak onları beğeneceksiniz ya da daha kolay anlamaya başlayacaksınız. Sonra da, kendi kendinize diyeceksiniz ki, “keşke ben bu konuya daha önceden dikkat etseydim, meğer ne kolay, ne meraklı şeymiş. Bugüne kadar hiç farkında değildim”. Çocuksu böyle durumlar, çoğumuzun başına gelmiştir.
Bir konu üstüne duygularınız ve bu konudaki başarınız birbirini nasıl etkiler?
SORU SORMANIZ, KONUYA İLGİNİZİ ARTTIRIR
Birisi sizin karşınızda hiç durmadan, makine gibi konuşurken, oturup onu sessiz sedasız dinlemek kadar sıkıntılı bir şey olamaz. öğretmeniniz, bütün ders boyu, size ders anlatmaya uğraşırken hiçbiriniz ağzınızı açıp bir tek soru sormazsanız, zavallı öğretmen sıkıntıdan patlayacak gibi olur. Ağzınızı kapayıp oturmayın. Söylediklerini dikkatle dinleyin, bakalım anlaşılır gibi mi anlatıyor, yoksa bazı yerleri geçiyor mu? Eğer bazı yerler anlaşılmıyorsa belki de suç öğretmendedir, sizde değil.
Dikkatle dinlediğiniz halde yine anlamıyorsanız, parmağınızı kaldırın, “şu noktayı anlamadım, lütfen yeniden anlatır mısınız?” deyin ya da konu üstüne bir soru sorun. Sınıfta öğretmene soru sormak öteki öğrencilerin de ilgisini çeker. Sınıftaki durgunluk kaybolur, hareket gelir. Sıralarında düş kuran, uyuklayan öğrencileri uyandırır. Böyle sorular, öğretmeninize de uyarı etkisi yapar. Kendi kendine der ki, “demek ben bu bölümü gereken açıklıkla anlatamamışım, öyleyse bir daha yineleyip bol örnekler vereyim”.
işte böylece, öğretmen dersin o bölümünü bir daha yineleyince, uyuklayan ya da kendilerinde soru sormak cesaretini bulamayan öteki öğrenciler de, farkında olmadan dikkatlerini dersin o bölümü üzerine toplamış olurlar ve rahatça anlayıverirler.
NOT TUTMAK ÖNEMLİ YERLERİ ANIMSAMANIZA YARDIM EDER
öğretmeninizin her söylediğini yazmaya uğraştığınız dersler hiç oldu mu? Belki oldu da, yeteri kadar yazamadığınızdan ona yetişemediniz, sonra da vazgeçtiniz.
Bu da çoğunuzun başına gelmiştir, öğretmenin sınıfta anlattıklarını sonradan anımsayamadığınız için, ağzından çıkan her sözcüğü yazmaya kalkmış ve becerememişsinizdir. Doğal olarak bunu hiçbir çocuk beceremez, öyleyse nasıl not tutmamız gerekir, onu düşünelim.
ilkin, her şeyi yazmaya kalkışmayınız, öğretmenin ağzından çıkan her sözcüğü yazabilseniz bile, bu iyi bir not tutma biçimi olmaz. Not tutarken, dikkat edilecek şey, neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu ayırt edebilmek ve ona göre, yalnız önemli olan yerleri özet halinde not etmektir. örneğin, öğretmeniniz bir bölümü yineleyecek olursa, o bölüm dersin önemli bir parçası olabilir. O zaman o bölümü hemen not etmek gerekir. Bazen öğretmen kendiliğinden,”çocuklar dikkat edin, burası önemlidir” der. İşte onu hiç kaçırmadan hemen defterinize yazıvermeniz yararlı olur. öğretmeninizi yavaş yavaş, daha yakından tanıdıkça, söylediklerinden hangisinin önemli, hangisinin önemsiz olduğunu kolayca anlayacaksınız.
Kemal öğretmenin sınıfı Türk tarihi okuyordu. Bir gün Kemal öğretmen derste dedi ki; “Çocuklar, Kurtuluş Savaşımızın dört önemli sonucu olmuştur : Birincisi, bütün Anadolu’muzda, doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde, halk arasında birlik doğdu. Savaştan önce, herkes olur olmaz düşünceler ortaya atıyordu. Kimi, padişah yanlısı idi, kimi yabancı devletlerden birinin koruması altına sığınmayı salık veriyordu. Kimisi, ülkemizin parçalanmasını ve Orta Anadolu’da Konya, Ankara, Kayseri, Sivas gibi birkaç ilimizin bulunduğu ufacık bir bölgeye çekilmemizi kabul ediyordu.
Ama Kurtuluş Savaşından sonra, Atatürk’ün ilan ettiği “Misakı Milli” ya da “Ulusal Ant “sınırları içinde bütün Anadolu ve Trakya tam bir birlik içinde bütünleşti, ikinci sonuç, yapılan devrimler oldu: Padişahlığın kaldırılması, kıyafet devrimi, harf devrimi, laiklik, milliyetçilik, halkçılık ve cumhuriyetçilik gibi.
Üçüncü sonuç : Yerli malına güven sağlanması, her şeyin kendi ülkemizde üretilmesine karar verilmesi oldu. Kumaşlar, bardaklar, tabaklar, çatal, kaşık ve bıçaklar bile dışardan gelirken, bütün bunların kendi ülkemizde yapılması kararlaştırıldı. Böylece her alanda ulusal duygularımız kuvvetlenirken ekonomik bağımsızlık bilincimiz de gelişti.
Dördüncü sonuç : Türk ulusunun canını dişine takarak, yokluklar içinde vermiş olduğu bu a- mansız savaş ve eriştiği büyük zafer, içte ve dışta değerimizi arttırdı. Ulusal birliğimizin pekişmesi sonucu ülkemiz öteki devletler gözünde saygınlık kazandı.
Yabancı devletler yeni Türkiye Cumhuriyetini tanıdılar, siyasal, ticari ilişkiler kurdular.”
Şimdi, bu ders üzerinde iki öğrencinin tutmuş olduğu notları okuyalım.
AYHAN’IN NOTU
1) Birlik ruhu : Ayrılıkçı fikirler ortaya atıldı. Misakı Milli. (Ulusal Birlik)
2) Devrimler: Padişahlık kalktı, kıyafet, harf, laiklik, milliyetçilik,halkçılık, cumhuriyetçilik.
3) Yerli malı kullanma, yerli üretim.
4) İçte ve dışta değerimiz arttı. Düşmanlar sindi, yabancı devletlerle siyasal, ticari ilişkiler.
Bu iki öğrencinin notlarını karşılaştıralım. Hangisi daha iyi dersiniz? Hangisinin notu, dersi anımsamaya çalışırken onu yanıltabilir.
Derste not tutmak kolaydır ama, nasıl not tutmasını da bilmek gerekir.
Uzun tümceler yazmaya kalkarsanız, yetiştiremezsiniz. Kısa cümle yazacağım diye de önemli noktaları atlayıp geçebilirsiniz. Hem önemli noktayı bulmak, hem de kısa yazmak gerekir. Bazı sözcükleri kısaltıp birkaç harfle belirtebilirsiniz, örneğin, önemli sözcüğü için “ön”, Sümerbank yerine “SB” ya da yerli ürünlerimiz için “yerli ürün” gibi. Ayrıca bütün bir tümceyi de, kendi anlayacağınız biçimde, sanki şifreli gibi, bazı harf ve işaretlerle yazabilirsiniz ya da bütün tümce yerine, yarım tümceler kurabilirsiniz. örneğin, “yerli mal güv, her şey ülk ürt” (yerli malına güven, her şeyin kendi ülkemizde üretilmesi) gibi.
ELİMİZ FOTOĞRAF MAKİNESİ GİBİDİR
Hiç elimiz fotoğraf makinesi gibi olur mu, diyeceksiniz.
Siz okumakla mı daha çabuk öğreniyorsunuz, yazmakla mı? Şimdi bir düşünün ya da deneyin.
Bilginler çeşitli deneyler yapmışlar, yazarak daha çabuk ve kolay öğrenildiğini ortaya çıkarmışlardır. Gözlerimizle elimizin özel bir ilişkisi vardır. Bir tümce yazdıktan sonra gözlerimizi kapayıp yazdığımız tümceyi düşünürsek, çoğunlukla o tümce aynen gözümüzün önüne gelir.
Sanki elimiz o tümceyi yazarken fotoğrafını çekmiş gibidir. Bir süre geçse bile o tümce yine aynen gözümüzün önüne gelir. Onun için sınıfta not alırsanız, eve dönünce, notlarınızın çoğunu anımsarsınız. Yazdıklarınıza şöyle bir göz atmakla dersinizi yapmış olursunuz. Bu da zaman yitimini önler, saatlerce ders çalışma sıkıntısından kurtulursunuz, eğlenmek, radyo dinlemek, televizyon seyretmek, arkadaşınıza gitmek için zaman kalır.
ŞUNLARI UNUTMAYINIZ
Sınıfta ders dinlerken bir ara dikkatiniz dağılabilir. Artık öğretmenin anlattıklarını duyamaz, anlayamaz olursunuz. Bunun nedenini hiç düşündünüz mü? Dikkat dağılmasının çeşitli nedenleri vardır. Başlıcaları şöyle sıralanabilir :
1) Evinizdeki üzücü bir olayı anımsayarak derste onu düşünmeye başlamak.
2) öteki öğrencilerin sizin için ne düşündüklerini merak etmek ve onların birbirleriyle gizli gizli fısıldaşmalarına kulak vermek.
3) Bir gece önceden uykusuz kalmak.
4) Sırada rahatsız olmak, sınıfın sıcak ya da soğuk oluşundan terlemek ya da üşümek, baş ağrısı, kırgınlık, nezle, diş ağrısı, tuvalelete gitme gereksinimi, giysi ya da ayakkabınızın sıkması gibi.
5) Acıkmak ya da susamak.
6) Konuyu anlayamayacağım diye korkmak.
7) Başka şeyler düşünmek, düş kurmak.
8) Sınıfta başka öğrencilerle konuşmak ya da sınıfta gizlice dergi okumak.
Bunlardan başka daha birçok neden düşünebilirsiniz. Bütün bunlardan kurtulmanın en iyi çaresi nedir, ne gibi önlemler alınabilir? Bunların üzerinde de siz kendiniz düşününüz.
İnceleme Bırak